Termonolojik ”gazel”ne kadar realitedir?

Kıl payı ‘Troçkist’(!) olmaktan yırttık mı ne?http://fraksiyon.org/sosyalistlerin-hdp-disinda-ne-isi-var/   linkinde yer alan  (Sosyalistlerin HDP Dışında Ne İşi Var?)   başlıklı bir yazıya dair…Yazarımız hem soru soruyor hem de kendisi yanıtlıyor, arkasından  niyetini de ekliyor:‘‘Bu, 20. yüzyılda birçok devrim deneyiminde sayısız kereler sorulmuş ve pratikte yanıtlanmış bir sorudur. Troçkist hareketin kimi kesimleri dışında bu soruyu olumsuz yanıtlayacak hiçbir devrimci, sosyalist yapı tanımıyorum.’’ Yazarımızın bu mantalitesine karşı çıkıyorsan kafadan Troçkist oluyorsun. İyi gene insaflıymış HDP ’yi eleştirenleri falan Kemalist ve Statükocu yapmamış. Zira bilinç altlarındaki tek mantalite Kürt siyasetini eleştirenler kafadan bu kategoriye giriyor. Yani buna göre eleştirmeyen sosyalist lazım.  Yoksa vay halinize! Ben Troçkist değilim, Kemalist, Statükocuda değilim netcez şimdi? Daha da ileri gideyim bir Türk Sosyalisti olarak sizin vazgeçtiğiniz bağımsız Kürdistan’dan yanayım. Şimdi ben hangi kategoriye giriyorum  doğrusu merak ediyorum! Türk Sosyalistlerinin neden uzak kaldığı bu kısa giriş olarak bu cevap bile yeter aslında, tabiki anlayana.Yazarımız kafasındaki olayı o kadarda ön yargılı betimliyor ki ‘‘… bu soruyu olumsuz yanıtlayacak hiçbir devrimci, sosyalist yapı tanımıyorum.’’  diyor.

O halde tanı…

‘‘Halkların Demokratik Kongresi, Batı’da, Kürt ulusal hareketinin güçleriyle devrimci demokratik akımların güçlerinin birleştirilmesini öngören antifaşist antiemperyalist bir cepheleşme hamlesidir.’’ denilirken, antifaşist neyse de, antiemperyalist bir yanını daha henüz ben göremedim. Gören varsa neye dayanarak gördüğünü açıklamalıdır.

Anti emperyalistim demekle malum anti emperyalist olunmuyor.  HDK anlayışının filizlendiği BDP koştura koştura gittiği Amerikan ziyaretleri kapalı kapılar arkasındaki görüşmelerle mi antiemperyalist oldunuz? Bu durum daha henüz hafızalardan silinmeden kendilerini antiemperyalist ilan etmeleri ne kadar inandırıcı?

Hani bir özdeyiş vardır litaratörümüzde ‘hiç kimse seni övmüyorsa sen kendi kendini öv!’diye geçen özdeyiş tamda konumuzla ilgili sanırım. Doğrusunu isterseniz HDK ’nın‘antiemperyalist ’ligini ben buna bağlıyorum.

Emperyalist hedeflerle barışık yaşayıp kendine antiemperyalist demekle antiemperyalist olunmadığını sanırım kendileri de bilir.

Deniliyor ki, ‘Sosyalistlerin HDP dışında ne işi var?’

Doğrusunu isterseniz komik bir soru. Bunu siz, önce kendinize sorun.

Bu soruyu soran arkadaşımız yaşanan gerçeklerden bi-habermiş gibi davranarak işi sanırım, iyi niyetliliğe vuruyor.

Hemen söyleyelim HDP hangi sınıf temeline dayanıyor? Yazarımız bu soruya kaçamak davranırken konuyla alakası olmayan Sovyet ve Çin örneklerini verirken cephe birlikteliklerini serpiştirip duruyor.  Doğru Cephe bileşkesinde kimin hangi sınıfı temsil ettiğinin pek o kadar önemi yok. İrdelediğinde her bileşke her fraksiyon belli bir sınıfı temsil ettiğini ileri sürer.

HDP dışındaki Sosyalistleri garipseyen yazarımız HDP’nin ne olduğunu verdiği örneklerde analiz edemiyor. HDP Cephe örgütlenmesi ise adı neden HDP?

Program ve tüzüğünden gördüğümüz kadarıyla cephe olayıyla uzaktan ve yakından bir ilgisi yok. O halde serpiştirilen cephe örnekleri neyin nesi? Hayata ne kadar uyuyor? Sanırım bunu okuyucuya bırakmak en güzeli.

Sosyalistler HDP gibi bir çadır partilerine biat etmeyecektir. Biat edenlerde zaten içinde varlıkları da söylemleri de bir o kadar belirsizdir.

Enternasyonalist bir dayanışma gibi kavramlarla HDP içinde olanlarda tamda bu yazının içeriğinde geçen kuyrukçuluğun Türkiye versiyonu olmaktan öteye gitmeyecektir. Zaten görünen de bu. Anlaşılan o ki, bu durumu aşmak için bu yazı kaleme alınmış. Durumu kotarmak için taze Kan’a sosyalistlerin bileşkesine ihtiyacı var.

İlle kuyrukçu olmak için Lenin döneminde hayat bulan işçicilik (Uvriyeristlik) konumu (tıpa tıp aynısı) olması gerekmiyor. Kuyrukçuluğun versiyonları çok çeşitlidir. Tarihin kendine özgü deviniminde değişik versiyonları bir şekliyle ortaya çıkıp kendine özgün yapısal bir değişimi kurumlaştırabilir.  ‘Uvriyerizm’ denilince ille de işçi-kuyrukçuluğu’ anlaşılmasın.

Bir dönem için ulusal mücadeleye argüman taşıyan PKK   ve  BDP Türkiye özgülünde çizdiği tablo Marjinal bir Kürt siyaseti  olarak algılanmış bu algılanma yüzünden Türkiye özgülünde derdini iyi anlatamamıştır. Bu görüngünün ortadan kaldırılması HDP  ismiyle  yeni bir oluşuma  (geniş tabanlı Türkiyeli Sosyalistleri de içine olan) bir vitrine ihtiyaç olduğu düşünülmüştür. Tekrarlayalım yeri gelmişken bu proje Abdullah Öcalan’a aittir.

Sosyalistleri de içine çekerek ulusalcılık marjinalliğini toplumsal bir pota da eriyebileceği düşünülmüştür.

Elbette tarihsel misyonunu tamamladığını düşündükleri bu ulusal mücadelenin izlerini üzerinde yansıtan BDP’ye son vermekti amaç. O izlenimi gölgede bırakabilmek için daha yoğunluklu Türk Sosyalistlerini içine alan Kürt marjinalliğinden arınmış bir vitrin tasarımıydı HDP.

Deniliyor ki; ‘‘HDK’nın emekçileri örgütlemediği iddiasına, HDK’nın üzerinde yükseldiği kitle tabanının hemen tümüyle emekçilerden oluştuğunu söyleyerek somut bir yanıt verebiliriz. HDK emekçi solunun bir parçasıdır.

HDK, ulusal boyunduruğa karşı mücadele içinde politikleşen Kürt yoksullarıyla Batı’daki politik işçi-emekçi hareketlerinin birleşik mücadele mevzisidir.’’

Ama bazen teori ve pratik aynı pota da yürümez. Niyet etmekle yapmak o konumda olmak çok farklı şeylerdir.

Ezilen halk ve mazlumluluk kategorisi ve ben yaparsam her şey olur, sosyalistlerde arkamızdan gelir düşüncesi, pragmatizmin kendisidir. Bir o kadarda optimist bir bileşkedir.

Öyle ya ben yaparsam olur!

Ama niyet ettiğiniz gibi olmuyor işte…

Mantık bu!

O halde buyurun yapın dışınızdaki Sosyalistleri neden çağırıyorsunuz?

Geçmişte de ben yaparsam olur denilmedi mi?  Denildi.

Neyin öz eleştirisi verildi?

Elde var sıfır!

Hala aynı mantık ben yaparsam olur…

Gerek Kürdistan da gerekse Kürdistan dışında Kürt ve Türk devrimcilerine (Örgütlerine) yaşam ve çalışma hakkı tanımayan PKK’nın bir öz eleştiri verdiğini duyan oldu mu?

Onlarca devrimciyi öldüren ve öz eleştiri vermeyen PKK anlayışıyla hiçbir şey olmamış gibi dalkavukçu (Uvriyeristlerden) sözümüz ona o sosyalistlerden olmayacağımızı deklare etmeye gerek var mı?

Doğruya ben yaparsam olur… Tam bir PKK mantığı…

Sahi siz hangi güvenden bahsediyorsunuz?

Ne zamandan beri Sosyalistleri düşünür oldunuz?

Ulusalcılıkla sosyalistlik bir arada yürümediğine göre önce ulusalcılarımız sosyalist olması lazım ki devrimcilere ait döktükleri onca kanın samimi olarak bir öz eleştirisini versinler ki ortak bir dili bulalım.

‘‘…Her şey bir yana, PKK ve Kürt yurtsever hareketinin esasen emekçilere dayanan, yoksul halkın girişkenliği üzerinde yükselen “plebyen” bir hareket olduğu bilinen bir gerçektir. Bu yorum bize ait değil bizzat kendileri söylüyor.

PKK’nın ve Kürt yurtseverliği üzerinde yükselen “plebyen” lik ten söz ediliyor (*)  gelinen realiteyi mercek altına aldığımızda plebyenliğin yansıması olan bir nevi kriter, bırakalım sınıf mücadelesini bir kenara, ulusal mücadeleden milim şaşamayan daha çok sınıfa değil Kürt burjuvazisinin koşullarını iyileştirmeye yarayan pragmatik bir mücadele anlayışından başka bir şey değildir.

PKK tez elden ismindeki işçi vurgusundan vazgeçmelidir. Zira PKK’nın post-modern dünyasında sınıfsal mücadele diye bir anlayışı yoktur.

‘HDK, ulusal boyunduruğa karşı mücadele içinde politikleşen Kürt yoksullarıyla Batı’daki politik işçi-emekçi hareketlerinin birleşik mücadele mevzisidir.’’  Kendi söylemleriyle tekrarladıkları gibi ulusalcılık temelinde bir politika dışına çıkacak bir argümana’da sahip değildir. İşçi ve emekçi hareketlerinin birleşik mücadele mevzisidir belki ama sadece bu kavram izafidir, real değildir.

İşçi ve emekçi hareketinin birleşik mücadelesini HDK Radikal demokraside arayışını sürdürmesi de işte bu yüzdendir. Sınıf mücadelesi kavramı sosyalist bir mücadelenin hedeflenmesinden doğan marksist literatürün olmazsa olmaz vaz geçilmezidir. Radikal demokrasi ise post modern bir anlayışın Marksizm’e yamanmasıdır.

Gayet doğal bir Radikal Demokraside ise ara katmanlardan gelebilen küçük burjuva sınıflardan gelen oluşumlar üzerinde yükselen temsili hakkın elde tutulmasıyla demokrasicilik geleneğinin oluşturmasından başka bir milim ileri gidemez.

Post-Modern argümanlı Radikal-Demokrasicilerinde özünde zaten işçi sınıfının başını çektiği bir işçi sınıfa ait devrim diye düzeni yıkma diye bir dertleri de yoktur olmayacaktır da. Post-Modern dünyasının Radikal-Demokrasisi tabiiki onlar için bulunmaz bir Hint kumaşı gibi buna neden sarıldıkları sanırım şimdi daha iyi anlaşılacaktır.

‘‘Hedef, HDK programında belirtildiği üzere “demokrasinin kazanılması” veya HDP programının daha vurgulu ifadesiyle “demokratik halk iktidarı”dır.  Bunun temel aracının halk meclislerine dayalı bir yönetim olacağı da besbellidir, programdan.’’  Bu cümleler yukarıda söylemlerimizi nasıl desteklediğini sanırım daha fazla bir şeyleri anlatmaya gerek kalmamaktadır.

Demokratik Halk İktidarında sınıfların mevzilenmesinden tutunda Şimendiferin işlevi muğlaktır. Buna göre Demokratik Halk İktidarının Şimendiferi sınıf değil, Kürt ve Türk burjuvazisinin bileşkesi olacaktır.(Dervişin fikri  ne olursa zikri de o  olurmuş misali gibi fikride zikri de  bu tespitlerimden bir gün sonra basına  düştü. Resim başlığını buraya  taşıyalım da   ne  söylediğimiz  daha iyi anlaşılsın.)

Hayat söylemlerimi doğrulamak için sanki adeta yarışıyor. Aşağıdaki tespitlerim 25.07.2012 tarihli. Basına düşen ”KÜRDSİAD KURULUYOR ”  başlıklı bu haberle  (yani daha  doğmadan) kaç yıl önce çakıştığı ortada. “Ulusal çit içinde yaşayan birden fazla ulus ve Uluscuklar ’ın palazlanmakta olan burjuvalarının çıkarları bire bir çakışmadığından dolayı, çıkarı bozulan palazlanmakta olan kendi burjuvalarının diğer bir ulusun burjuvazisiyle aynı pastayı paylaşmaya yanaşmıyorsa, kendi var oluşu için ayaklanmayı seçiyorsa, ‘kendi ulusum dediği’ aynı dili aynı kültürü paylaştığını söylediği bu insanları ayaklandırmayı sağlayabilmişse, burada asıl sorun; doğmakta olan burjuvazinin var oluşu ya da yok oluşu sorunudur. Sınıflı kapitalist toplumlarda ulusal muhtevalı her savaş gizde kalmış burjuvazinin kendi savaşıdır.” (abç.AGS)

Meraklısına duyurulur  ”Yarattığı uluslara ödül verme hakkı bize değil tam tersine burjuvaziye  ait olmalı”  tıklayın!

Dolayısıyla, aslında baştaki soruyu tersine çevirmek daha yerinde olacaktır: ‘‘Sosyalistlerin HDP’nin dışında ne işi var?’’ değil, tam tersine HDP nin dışında olmalarının çok önemli ciddi sebepleri var.

Ali Galip Sayılgan  / 10.02.2014

…………Dip-NOT………..

(*) Karl Marx’ ın görüşlerini temel alan öğretinin genel adı. 

 Marksizm bir öğreti olarak siyasal, ekonomik ve felsefi bir bütünsellik içerir. Marksizm, ideolojik alanda, esas olarak sınıflar savaşımı teorisini ortaya atan ve bu savaşımın zorunlu sonucu olarak proletarya diktatörlüğüne ve oradan da toplumsal eşitlik ve özgürlük dünyası komünizme varılacağını öngören bir öğreti olarak tanımlanır.

 Marksizmin farklı türleri olmakla birlikte, bu türlerin ortak ögeleri bulunmaktadır. Ancak marksizm türleri, bu öğelerin tanımlanmasında da farklılıklar gösterir. Örneğin, kullanılan yöntem, aynı zamanda marksist felsefi düşüncenin tanımlamasını da veren ve bilimsel bir yöntem olarak sunulan diyalektik materyalizmdir.

 

Bu yazı GENEL kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.