Erkeğin kabası, kadının babası…

Kimi mutlak değerler vardır, değerin özgün yapısına göre, mutlaklığın değer ölçütü bir kez dokuz olmuşsa (asla ve asla) inmez sekize!

Kaba bir ifade tarzı gibi gözükse de, zurna ile özdeşleşmiş bir öz deyişimiz vardır 'zurnanın zırt dediği delik' ile ilgilidir. Zurna nın zırt dediği delik tam da konumuzun başlığıyla ilintili.

Kimi erkekler kimi kadınlara göre kabadır. Kadınlar öyle diyorsa öyledir lakin inceden ufak bir itirazımız olacak ilerleyen satır aralığımızda. Hatta kimi kadınlarca sık sık dile getirilen bir olgu ise; erkeklerin birçoğu cinsiyetçidir, kadını seks aracı görmesi vs. gibi, ithamlara varan bir dizi argümanları işitmemiz mümkün.

Erkeklerde bu türden zihniyetlerin değişmesi için, önce kadınların değişmesi gerekiyor. Kadın kendini değiştiremiyorsa, anladığı anlamda o kültürel olgunluğa evrilemiyorsa, toplumdan hayal ettiği beklentilerini dünyanın sonunu işaret eden, ‘kıyamete kadar’ teriminin anlamı gibi müzminleşmede iflah olmaz bu beklentilerini ‘kıyamete kadar’ hep sürdürecekleri de ayrı bir gerçekliktir.

Mesela eskiden kafası çalışmayan sosyalistler vardı, yetkin olmadıkları teoride sıkıştıkları her konuyu devrime havale ederlerdi, çocuk kandırıyorlarmış gibi devrimin çözeceğini iddia ederlerdi. İçimizde var olan sorgulamayı bilemeyen saflamalarımızda bunu ciddi bir referans olarak algılardı. Bu sorunun ‘havale yöntemiyle’ devrimle çözüleceğine inanırlardı. Aynı zamanda buna inanan bir o kadarda kadın vardı.

Hala bu türden saflamalar var mı bilmiyorum ama geçmişte varlardı.

Kendini Şef sanan kasıntılara buradan bir ev ödevi vereyim. Hatta bu konuda kafalarını çalıştırmayı deneyip kendilerini bu tarzda bilinçlendirecek şekilde kitap okumalarını önereyim… Kadın sorunu devrim sorunu değil tam tersine kadın sorunu erkek sorunu da değildir. Kadın sorununun anahtarı yine kadınların kendisindedir. Değişemeyen kadınlar erkeklerin değişmesini, erkeklerin eğitilmesini beklerler. Kimden beklerler? Tabii ki erkeğin kendisinden.

Kendisinin ne kadar değiştiğini bilemeyecek düzeyde olan kadın bilinci ‘kaba saba’ gördüğü erkekten bir adım önde olduğunu sanır. Aslında ‘kaba saba’ gördüğü erkekten kendini bir adım önde sanmakla bu can sıkıcı statükoyu destekler.

Bana göre bu konu doktora tezim olabilecek niteliktedir.

Konuyu dağıtmadan hemen sormak gerekir, eğitilmesi istenilen erkekleri kimin yetiştirdiği sorusunun adresi yine kadına dayanır.

Kadınlar kendi değişiminde nal toplarken anaerkilden ataerkilliğe geçiş öyle bilinen kölelik ticaretiyle hiç olmamıştır. Kadının erk olan süreci diye tanımladığımız anaerkillikten ataerkilliğe geçiş hiç de kılıç kalkanla eril hegomanyası sağlanmamıştır.

Bu sorun bilincin gerilemesi ve körelmesiyle ilintilidir.

Bilincin olgunlaşması gerilemesi toplumsal iş bölümüyle ilgilidir.

Bahsi geçen olgunluk insan malzemesinin geldiği bilinçtir. Gelişen bilinç üretimin önünde olduğu sürece geleceğe ilişkin toplumsal denetim ciddi olumlu gelişmeleri ortaya çıkaracaktır. İnsanlığın gelişimi o olgunluğa gelmemişse bilin ki üretim araçların çok gerisinde belirli bir seyir defterini düzenliyor demektir. Mesela bu konuda sopalı devrimde yapsanız devriminiz yıkılır sopanız elinizde kalır. Bu demektir ki başarı ve gelişim dış etkende değil iç dinamizmdedir. Dış dinamizm etkili olsaydı şimdiye kadar yaşanan devrimlerde kadın sorunu da çoktan çözülmüş olurdu. İç dinamizm önemliyse Kimi kadınlar yatıp kalkıp içeriği boş bir feminizmden bahsetmesi bana göre realite değildir.

Eskiden feminist kadınların bir erkek olarak haklarını savunurdum. Gördüm ki kadınlar varken çoğunluğu da halinden memnun iken bana ne oluyor? (Halinden memnun derken söylemi mi açacağım elbette.) Bir erkeğin feminizmin ana ruhunu savunması demek feminizmin bastırılmış bilinç altıyla gizlemeye çalıştığı ana değirmene su taşımaktan başka ne olabilirdi ki? Feminizmin başarısız hipotezinin temel argümanı nesnel duruşunun altında gizlediği tarihsel sürecidir. Göbeğini kaşıyan erkek türü de feminizmin başarısız hipotezinin ürünüdür.

Hak verilmez alınır ilkesini benimseyen kadınlar ona göre de örgütlenmek zorundadır. Feminizmin adını kullanarak feminist olunduğunu ben Türkiye de gördüm dersem eksik olmayacaktır. Evet, sınıfa dayanmayan sınıfsal bir yanı olmayan cinsiyetçiliğin olsa olsa başarı şansı ancak bu kadar olur.

Ama sınıfsal yanıyla hareket eden bir örgütlenmeye tabii ki farklı bakarım, önemserim. Ama her şeyin anahtarını getirip sınıfa indirgeme gibi bir yanlışın boyutunu da bilirim. Bu daha çok sorunları devrime havale etmenin özgünlüğünden soyut değildir. Bu noktada bir birinden yalıtılmış cinsiyetçilik yok, tam tersine kendi sınıfıyla içselleşmiş bir kadın sorunu vardır.

Türkiyeli Feministlerin papağan gibi ezberledikleri tek bir kelime vardır o da ‘egemen erkek ideolojisi/ egemen erkek düzeni ‘ bu kavramın dışında bir argümanları yoktur. Kimi kafası çalışmayan feministlere göre ‘kadınlar, devrimci olmadan ilk önce feminist olmalıdır’ diyebilmektedirler. Feminizmi Hz. Musa’nın asası sanan protein yoksunu kadınlar, buldukları tılsımlı asa ile (feminizm) kadın sorununun çözümünde olmazsa olmaz olarak algılarlar. İşte bu yüzdendir ki; 'tılsımlı asa'yı feminizmde bulduklarını sanırlar.

tabii ki bu işin kaçamak yoludur aynı zamanda tarihsel açıdan başarısızlığı gizleme metodolojisidir. Kültürel olarak yozlaşmış kadın gelecek nesillere ne verebilir? Elbette göbeğini kaşıyan erkek tipinden başka bir şey veremez veremeyecektir de. Sorunun özünü görmek istemeyen feminizm, sözümüz ona kaba erkeğe karşıdır. Karşı olmakla realitenin değişmeyeceği toplumsal işleyişlerde bilinçsiz kadının spesifik duruşu, cahiliye devrini yıktığını ilan ederken put 'culuğa karşı semavi mistizmle özenmiş realitede geometrik putçuluğu içselleştiren bir dinin dinsel ritüelleriyle bütünleşip din'in öznel cahilliğinde hayat bulan sözde laik özde 'Geometrik Put'cu olan, bir dinin öğretisinden /yönetiminden soyut değildir.

Semavi mistizm ile içselleştirilen, geometrik putçuluk öğretisinde hayat bulan kadının adı, vaat edilen 'yalancı Cennet' uğruna, erkeğe biat ettirilirken, gerektiğinde taşlanarak vahşice öldürülürken feminizm özgün duruşu sağırlık olmuştur. Semavi mistisizm in tarihsel sahnesinde kadının cinselliği kendi tarihinde hiç olmadığı kadar fazlasıyla istismar edilmiştir. Kadının yeri Semavi mistisizmin ardıllarına karşı feminizm, pratik olarak bir argüman geliştiremezken adeta onunla barışık yaşamayı yeğlemiştir

Oysa ki feminizmden önce kadınlar devrimci bile olsalar, hiç bir zaman kadın sorununu, yapacakları devrime havale etmezlerdi. Devrimci olmadan feminist olan kadınlar yetiştirdikleri erkek çocukları incelendiğinde kaba saba, cinsiyetçi, hatta kadınlara bakış açısı tamda kadınların sevmediği tipten olmalarındaki bu tesadüfü biz neye bağlamalıyız?

Görüyoruz ki sarıldıkları ‘egemen erkek ideolojisi’ argümanını kadınlarla birlikte ters kaplumbağa yaptığımızda egemen erkek düzenini oluşturan erkekleri de doğuran eğitimini veren yine kadınlar olduğunu göreceğiz.

Şimdi bu paradoksal lığı bay ve bayan feministlerimiz nasıl açıklayacak haliyle merakım söz konusu. Her kadın kendi kızını ve oğlunu bilinçlendirirse sözü edilen egemen erkek düzeni çoktan çatırdamış olduğu gibi, biz de çoktan, mutlu bir şekilde, anaerkil düzende yaşıyor olacaktık.

Erkeği kaba sapa bulan bir bayanın tutarlı yanı yoktur. Erkeği kadın'a karşı kaba yapan özellikler unutulmamalıdır ki mevcut özgünlüğün miladında kadından devir alınan ve hiç bir zaman farkına varamayacakları bir türlü de farkına varamadıkları kadın ruhu gizlidir. Kaba erkeği sadece kaba bir baba yetiştirmemiştir, kendine ve sorunlarına yetemeyen bir annenin yanı sıra, erkeğin kadını ezme konusunda ciddi bir emek sarf eden yine kadının kendisini buluruz.

Erkeği cinsiyetçi olarak değerlendiren feministliğe irdelediğimizde; bu değerlendirmenin özü, yine kadın ruhunun bileşkesinde gizlendiği açığa çıkartılmaktadır. Erkeği doğurup eğiten kadınsa, tam da bu nokta da feminizm kendi bilinç altının enzimlerinde yatan realiteyi çarpıtmakla ünlüdür. Feminizmin makus tarihine göz attığımızda bu özelliği irdeleyen derinlemesine araştıran bir özelliğe asla rastlayamayız.

Feminizmin asal ruhu varsa yoksa kendi yetiştirdiği erkeği yok sayarak uzaydan gelmiş bu erkeklere düşmanlık beslemek gibi özgün bir duruş sergilerler. Asıl sorunun sorumlusu, bire bir kendileri olacak kadar, reel olan bu gerçeği çarpıtarak hedef şaşırtırlar. Feminizmin kendi tarihsel mastürbasyonu ne kadar başarılı olup olmadığı ortada. Kendi realitelerini yadsıyan inkar eden feminizm tarihsel sahnede doğurduğu erkeğe düşman olmakla mimlidir.

Yüzyılımızda erkeğin donanım kapasitesi feminizmin aynasıdır. Bu aynı zamanda feminizmin içinde bulunduğu donanımdır. Kadınları salt kendi doğurduğu erkeğe düşmanlık bazında örgütlemeye kalkan kendi hemcinsi olan geleceğin kadını geleceğin anne adayı olan kız çocuklarını da eğitememiştir. Bu başarısız hipotezini erkek düşmanlığıyla kapatmaya kalksa da yer yüzü ölçeğinde milyarları bulan kadın nüfusu feminizmin kendilerince gizlemeye çalıştıkları asal paradoksallığından uzak durmayı yeğlemiştir.

Feminizmin realiteyi gizleyen akrasif bir bilinç altı, tarih sahnesinde vasat bir gömüt olurken yaşam içinde kadının var olma hali sağlıklı bir kuşağın donanım hali gibi ağır bir görevi önüne hedef koyamadığı sürece, erkeğin kabalığından dem vururken, bu gidişata göre daha çok yakınacağa benziyor. Burada temel alınması gereken anahtar, kendini ne kadar değişmişliğiyle ilgili olduğu kadar değiştirdiğiyle de ilintilidir.

Kendini değiştiremeyen her bayan toplum için yetiştirdiği her erkeğin bir annesi olduğunu düşünürsek, kaba saba erkeği, cinsiyetçi erkeği, kadını meta olarak gören erkeğin arkasında yine kadını aramak mümkündür.

Diyalektik yasa bu türden zihniyet sahibi kadınlara derki her şey bir birine bağlıdır. Diğer bir deyişle, erkekten istediğin özellikler, zamanın da yetiştirdiğin erkeğe verdiğin donanımdan kat be kat fazladır. Diyalektik yasa işte bu yüzden realitedir!

Ali Galip Sayılgan

 

Bu yazı GENEL kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.