Emperyalizmin yeni taktiği global paylaşım

Emperyalizmin ileri karakolu olmaya soyunmak bu olsa gerek demiyoruz tam tersine net bir şekilde  bu diyoruz.
Hepimizin bildiği gibi, daha dün talan çeteleri, düzenbazlıkların en güzel şekilde tarih sahnesinde yine iş başındaydı. Irak halkının başına gelenleri ve Saddam’ın sonunun nasıl olduğuna dair gelişmeler hafızalarımızda dünkü canlılığını korurken, bir de baktık ki talan çeteleri, bu ez gözünü Libya’ya dikti.
Maalesef Libya halkının başına gelenler Iraktan farklı olmadı.
Önce suni bir muhalefet ve bu suni muhalefete her türlü lojistik yardım, daha da olmadı talan çetelerinin Nato isimli şemsiye örgütü devreye girerek karadan, denizden, havadan feci bir bombardıman derken, huzurlarımızda her emre amade kukla bir yönetim…
Talan çetelerinin dün en büyük iddia ve gerekçeleri kimyasal silah fabrikaların varlığı yalanlarıyla kendilerine müdahalede sözde meşru zeminlerini yaratmaya çalıştılar. Ne nükleer silahın ne de kimyasal silah fabrikalarının varlığı tabiiki koca bir yalandı.
Hatta bu yalanlarını ispat etmek için uydudan çekilmiş fotoğraflara kimyasal silah fabrikalarının ispatı olarak bile lanse etmeye çalıştılar.
Saddam uluslararası talan çetelerinin yalan demagojileriyle müdahale edilerek düşürüldü. Bununla da yetinilmeyerek üstüne üstlük birde Saddam Hüseyin idam bile edildi.
Talan çeteleri Irak petrol ve doğal gazıyla birlikte yer altı yer üstü bütün madenleri talan çetelerinin şirketleri tarafından kendi aralarında bir güzel pay edildi.
Irak’a dair sonuca gelince müdahale sonrası Saddam’a ait ne bir kimyasal silah fabrikalarının varlığı tespit edilebildi nede bu dalda her hangi bir çalışma.
Bütün sorun gelecek olan on ya da yirmi yılın kurgulanmasında, uygulamaya konulan yeni paylaşım stratejilerinde hayat bulan, iç içe girmiş detaylardan tutunda, talan çetelerinin yalana dayalı teorilerinin propagandalarına varana kadar, bire bir içine gömülen ayrıntılar, mevcut teorinin bütününü oluşturmada (gerçekliğin varlığı) yani teorinin can alıcı yanı dediğimiz, birbirine bağlı zincirin halkalarında saklı olmasıyla ilintilidir.
İkiz kulelerinin imhası bir dizi yalan stratejisinin üstünde şekillendirilerek yok edilerek dünya kamuoyunun gündemine nasıl sokulduğu bilinen bir gerçektir. Özel Harp Senaryosunun enternasyonal şeklidir. Yani paylaşımın satranç oyunudur.
Tarih olarak sıralamaya koymaya bile gerek duymadığımız bu gelişmeler bir birinden soyut olmayan tam tersine bir birine birebir bağlı gelişmelerdir.
İkiz Kule, Afganistan işgali, Irak, Libya derken, gündeme bomba gibi düşen, gözün gözü göremediği tozun dumanın içinde peydahlanan bir de Arap baharı…
Bir yerde emperyalizme ait enternasyonal özel harp senaryosu uygulanmışsa, bir başka ülkede gelişebilecek lehlerine gelişme bir öncekinden soyut değildir. Dünyanın mevcut pazar paylaşımı emperyalist ülkelerin birebir ilgisi dahilindedir.
Dünya ölçeğinde emperyalist sistem varlığını sürdürdüğü sürece pazar paylaşımı dediğimiz dengelerin, çıkarlarına nasıl uygun düşüyorsa, verili koşullara göre değiştirilmesiyle bu kaypak zemin hep var olacaktır.
Emperyalizm var olduğu sürece de bu türden yıkım dediğimiz savaş ve gözyaşı hep var olacaktır. Doğanın kanunu nasıl varsa buda emperyalizmin kaçınılmaz kanunudur.
Emperyalizm var oldukça savaşlar da kaçınılmaz olacaktır.
Ancak emperyalizmin dünya ölçeğindeki nihai yenilgisiyle, yıkım ve göz yaşını temsil eden pazar savaşlarının tarih sahnesinden tamamen silinmesi vs. ancak o zaman bu realite gerçek olacaktır.
Teorilerine hizmet eden stratejilerinin ilk safhası Saddam Hüseyin’in Alman emperyalizminin oyununa gelmesi, yani sonunun başlangıcı olan ilk zokayı yutmasıyla, yeni paylaşım teorisi dediğimiz dünya savaşı olmadan (global paylaşım’) ın stratejisi işte böyle uygulamaya konulmuştur.
 
Gelişmeler adeta bundan sonra şunlar olacak der gibi aleni bir şekilde talan çetelerinin teorisine uygun kurgular bir biri arkasınca uygulamaya konulmuştur.
 
Saddam Hüseyin’i Halepçe ‘de Kürtler üzerine kimyasal bomba kullanmaya ikna eden Alman emperyalizmi periyodik olarak gelişmelerin fitilini böylece ateşlemiş oldular. Ateşlenen fitille bir süre sonra devreye Amerikan emperyalizminin girmesi kaçınılmazdı ve gelişmeler bize gösterdi ki ”Global Paylaşımın” yıkımı kendilerine yansıyabilecek en ucuz savaş masrafı demekti.
 
Devrimciler ister kabul etsin isterse etmesin, ortada realite diyebileceğimiz bir gerçekliğin varlığı bize bir şekilde dayatmış durumda.
 
Üstüne üstlük bu realitede emperyalist talan çetelerinin tamamı bire bir mutabık. Emperyalistlerce mutabık olunan bir fikir olduğunu ”Global Paylaşım”ın mevcut pratiği bu bizim teorimizi doğrulamaktadır.
 
Dünya ölçeğinde belli başlı emperyalist ülkeler atom silahlarına sahip durumda. Eskisi gibi tanımlayabileceğimiz I. ve II. paylaşım savaşlarındaki gibi verimli pazarların klasik savaş yöntemleriyle şimdilik yeniden paylaşılamayacağını aksine atom savaşıyla başlayabilecek bir paylaşım savaşının kazananının olamayacağını hepimizden daha iyi bildikleri de ayrı bir gerçekliktir.
 
Kazananın almayacağı yeni paylaşım savaşı, (atom) yani nükleer bombayla söz konusu olacaksa, bu yıkım bu kaybediş, emperyalistlerin felsefesine aykırı bir paylaşım savaşı olacağına göre, (intihara ilişkin psikoloji depresif bir çılgınlığı daha henüz kendi bünyesinde taşımamaktadır) şimdilik böyle bir çılgınlıktan uzak kalmalarının tek nedeni, nükleer savaş sonrası yıkımdan kendilerini koruyabilecek bir kalkanın bilimsel olarak daha henüz keşfedilmemesinden kaynaklanmaktadır.
 
Hiç kimse merak etmesin talan çeteleri dediğimiz bu aşağılık mantalitenin sahipleri, gelecekte bilimsel olarak koruyucu bir kalkanın keşfedilmesiyle, bu kez nükleer savaş çığırtkanlığı yapmaktan geri kalmayacağı gibi, gelecekte insanlık için yıkım denilen bir şeyin umurlarında olmadıklarını (bu satırlarımızın iddiasını) bire bir uygulamaya koyarak ispat edecektir.
 
Bu stratejinin Irak ayağında Alman emperyalizminin tezgahına gelen Saddam Hüseyin, talan çetelerinin yeni teorisi olan ”Global Paylaşım”dan hak talep ettiği payını yine sürecin başlangıcı olan sattığı kimyasal bombalara borçludur.
 
Emperyalist çeteler gelinen noktada yeni ”Global Paylaşım” dan bir birini soyutlamayacak şekilde davranış içinde olmaları sanki komünizmin eşitlik teorisinden menfi anlamda etkilenmiş gibi gözükmekteler.Eşitliğin yasası doğalarına aykırı olsa da, çıkar sorunu kendilerini, kimi zaman böylesine gülünç bir ittifaka itile bilmekteler .
 
Kendi aralarında paylaşımın ”eşitliği”(!), elbette koşulların bir şekilde kendilerine dayatmasıyla ilgilidir.
 
Nükleer savaşın getireceği yıkıma karşı (kendi lehlerine uygun çözümlerin keşfedilerek geliştirilmesi) bu noktada dile getirmeye çalıştığımız öykünerek izafileştirdiğimiz emperyalistlerin göreceli eşitlikleri bir anda tersine dönüşerek, dünyanın efendisi olma yarışı, yeni versiyonlarıyla yeni bir hat safhaya girecektir.
 
Emperyalizmin özü dediğimiz egoizmin bünyesinde yeşeren köleleştirme ruhu, kendi çıkarlarına uygun bire bir doğanın katliamı vs. gibi etkenler bunun en bariz örneğidir.
 
Amerikan emperyalizminin yalancı şaklabanlarından biri olma unvanını kazanan George W.Bush müdahale öncesi Irak’a ait, iddia ettiği kimyasal silah fabrikasının sadece bir yalandan ibaret bire bir kurgu olduğunu bizzat kendisi kabullenmek zorunda kalmıştır.
 
Yalanın örgütlenerek sunulması bu uğurda kamuoyu yaratılması gibi taktik sorunlar ”Global Paylaşım”ın her zaman başvurabileceği geçerli ve revaçta olan eskimemiş bir yöntemdir.
 
Irak halkına Saddam sonrası uygulanan yıkım ve işkence binlercesini sayabileceğimiz vahşice ölümün çizelgesi ”Global Paylaşım”ın yeni savaş konseptidir.
 
Tabiiki ”Global Paylaşım”ın fütursuzluğunun nerede duracağı nerede durmayacağı eski SSCB gibi bir ülkenin karşılarında bir güç olarak dikilmesine bağlıdır.
 
Emperyalizme karşı bir gücün varlığı olarak bilinen SSCB, devrinin pili, çoktan bittiğine göre, geriye Çin gibi bir devin yeşil ışık yakmaması gibi bir tavırın ”Global Paylaşım”ın fütursuzluğunu frenleme etkisi yapabilir. Yoksa ”Global Paylaşım”ın hızı nasıl bir anda Libya halkını vurmuşsa, Libya’daki en nadide güzellik dedikleri altın elmasın talanı (Ve Kaddafi’nin elemli acı sonu) milyarlarca dünya insanının gözü önünde cereyan etmiştir.
 
II. Paylaşım savaşıyla çizilen resmi sınırlara farkındaysanız dokunulmamakta. Bu Irak talanında da bu böyle oldu, Libya talanında da bu böyle oldu. ”Global Paylaşım”ın en belirgin ortak kriteri, toprağın hiç bir koşulda ilhakına yönelme olmamasıdır. Burada paylaşılan talan edilen şey toprak değil, petrol gibi gereksinim duyulan değerli madenlerdir.
 
I. ve II Paylaşım savaşlarında toprağın ilhak edilme gibi bir cazibe yaşanmış olsa da ”Global Paylaşım” talanında bu cazibe yaşanmamaktadır.
 
”Global Paylaşım” çetelerinin kolaycı kar hırsı, toprağın paylaşılmasındaki yaşanılabilecek pürüzden daha karlı olan bir stratejinin real adı ”Global Paylaşım” dediğimiz yeni talanın aynı zamanda yeni adıdır.
 
Saddam’ın Irak’ıyla gündeme gelen ”Global Paylaşım” Kaddafi nin Libya’sıyla başarısını sürdürmüş olsa da sırada Suriye ve İran gibi ülkeler hakkında üretilebilecek yalanın teferruatında takılı kaldılar.
 
Suriye’ye insan hakları dersi verenler Türkiye’de süren insan hakları ihlallerine özenle kulaklarını tıkarlarken, utanmasalar Türkiye’yi insan haklarında bir numara ülkeler arasına sokarak kutsamaya kalkacaklar.
 
İktidara muhalif 105 gazetecinin uyduruk gerekçelerle içeriye atılmasından tutunda Kürt köylülerinin keyfiyete varacak şekilde uçaklarla katledilmelerine varana kadar (on binlere, yüz binlere varan) sabıka kayıtlarıyla ünlü bir ülke Türkiye!
 
Binlere on binlere varan gözaltında katledilerek kaybedilen insanların sayısı bin bir gece masallarını bile solda sıfır bırakacak düzeye çoktan ulaşmış durumdadır.
 
”Global Paylaşım” talan çetelerinin özellikle Suriye için üretilen katmerli yalanın daha da katmerlisi Türkiye’de yaşanırken Türkiye de yaşanan insanlık trajedisine gözler ve kulaklar özellikle tıkanmış durumdadır. Çünkü Türkiye ”Global Paylaşım” talan çetelerinin işlerini kolaylaştıran ender sayılabilecek stratejik ülkelerden bir tanesidir.
 
Aynı Saddam’ın kimyasal silah fabrikası gibi, şimdi de İran’ın, nükleer bomba yapabilme olasılığı, vs. Saddam’a müdahale gibi aynı stratejinin nüans farklılıkla pazarlanan zikzaklarını oynuyorlar.
 
Nükleer savaşa bulaşmadan ihtiyaca göre paylaşım ”Global Paylaşım”ın yeni bir taktiğidir. Bu taktiğe karşı devrimcilerin (mevcut durum karşısında) seyirci konumuna düşmesi/ düşürülmesi biliyoruz ki
 
Talan çetelerinin ağızlarının sulandığı yere ”Global Paylaşım”ın gereği musallat olması (bu uğurdaki fütursuz duruşlarını) SSCB’ nin dağılmasına borçludurlar. Aynı şekilde Dünya Sosyalist hareketinin bir yansıması olarak Türkiye’de yaşayan devrimcilerin (mevcut durum karşısında) seyirci konumuna düşmesi bir yukarıdaki gelişmeden soyut değildir.
 
Türkiye topraklarında yaşayan devrimcilerin yok denecek kadar cılız örgütlülüğü ve vurduğu yerden ses getirebilecek önderliğin bir türlü oluşamaması hem oportünist görüşlerin hem de revizyonist anlayışların hala revaçta olmasına bağlıdır. Kerameti kendinde sanan lanetli anlayış, emperyalizme karşı doğru bir kavganın önünde de ciddi bir engel olduğu gibi, iflah olmaz o lanetli kariyerizm, bünyeye yayılmış olan o iflah olmaz ölümcül kanser hastalığının ta kendisidir.
 
Çağımızın illeti nasıl kanser hastalığı ise, Türkiye solunun illeti de kendini bir bok sanan kariyerizmin ta kendisidir.
 
”Global Paylaşım” ın stratejisi el altından örgütlenen Arap baharıydı. Sorunun öyle bir propagandası yapıldı ki gören görmeyen sanki Che Guavera ‘nın ruhu milyonların içine girdiğini sanırdı.
 
Bu ayaklananların hiç birisi antiemperyalist bir ayaklanma olmadığı gibi emperyalistlerin kışkırtmasıyla hareketlenen halk seli, mevcut hanedanlara hiç bir iktidarın kalıcı olmadığının gözdağı emperyalizm tarafından bizzat verilmesinin yanı sıra, mevcut hanedanların emperyalizmle her türlü katıksız işbirliğinin kendi konumları için nasıl yarar sağlayacağını göstermiş oldu.
 
Mesela bu gösterilerin hiç biri Türkiye’nin yakınından geçmediğini göz önüne alırsak Türkiye’nin talan çeteleri dediğimiz bu emperyalistlerle nasıl sıkı fıkı işbirliği içinde olduğunun en güzel göstergesi değilmidir?
 
Dünya ölçeğinde yaşanan ekonomik krizde Türkiye’den çok daha iyi durumda olan ülkelerin bile iflas bayrağını çektiği bir ortamda Türkiye’nin sanayileşmede (ciddi bir geçmişi olan ülkeler gibi) ekonomik krizi normal atlatmaya kalkması yabana atılacak bir gelişme olmadığı ciddi bir o kadar da önemli bir özellik olarak algılanmalıdır diye düşünmekteyim.
Emperyalizme bağımlılığın hat safhaya vardığı bir dönemde, Türkiye’ nin bizzat kendi tarihinde, (hiç bir zaman bu kadar) emperyalizme kişiliksiz bir tarzda bu denli bağlanmamıştır. Türkiyeli hakların gerçek kurtuluşu ”Global Paylaşım” cı talan çetelerinin adımlarını boşa çıkarmaktan geçecektir.
 
Çağımızın illetli hastalığı (devrimci anlayışın en verimli organını maalesef kanser bulaşmış durumdadır) kariyerizm yenilmeden verimli organımızın kurtulması da mümkün değildir! Emperyalizme karşı savaşın gerçek olması kadar, savaşın kazanılması da, hayalin bire bir kendisi olarak devrimci ruhumuzda at başı gidecektir.
 
27-02-2012
 
Ali Galip Sayılgan
Bu yazı POLİTİKA kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.